17 nisan sabahına, yani yeni bir ülkeye gözlerimi açmış bulunmaktayım.
An itibari ile benim açımdan değişen pek bir şey yok. Yine aynı rutin içinde işe gidip eve geliyorum. Yemek yapmak, çamaşır yıkamak, katlamak ütülemek, temizlik yapmak girdabının içinde sürükleniyorum. Zaman yine hunharca geçiyor. Şu girdabı bir aşabilsem neler yapacağım neler...
İngilizce sınavına çalışacağım ve uzmanlık için çalışmalara başlayacağım. Bütün boş vakitlerimin bir işe yaramayan yine kirlenen eve, kirlenen çamaşıra, biten yemeğe, bulaşığa harcandığını görünce, bunca çaba ne kadar yersiz geliyor. Neyse işte bu gün hayatıma yeni bir ufuk kazandıran o şeyi anlatacağım yine nerden temizlik konusuna geldik?
İngilizce sınavına çalışacağım ve uzmanlık için çalışmalara başlayacağım. Bütün boş vakitlerimin bir işe yaramayan yine kirlenen eve, kirlenen çamaşıra, biten yemeğe, bulaşığa harcandığını görünce, bunca çaba ne kadar yersiz geliyor. Neyse işte bu gün hayatıma yeni bir ufuk kazandıran o şeyi anlatacağım yine nerden temizlik konusuna geldik?
Mahmut Erol Hoca, çok sevdiğim, fikirlerine çok değer verdiğim, felsefe ve tasavvufu harmanlayarak kullanan, derviş meşrep bir ilahiyat profesörüdür. Halveti Uşşaki koluna mensuptur.
Bugünkü yazısında Sûfi Şehir projesinden bahsetmiş. "Merkezinde bir ibadet mekanının yer aldığı ve halka halka evlerin öbeklendiği bir 'Medinetül Fazıla'." diyor. Yazının tamamı ektedir. (http://www.yenisafak.com/yazarlar/mahmuderolkilic/sehir-mi-koy-mu-2037367)
Tek katlı ve bahçeli yapılardan oluşan, bitişik nizam ev kurmaya izin verilmeyen bir oluşum. Bahçede kendi sebze ve meyvemizi yetiştireceğimiz, ekmeğimizi kendimiz yapacağımız bir yaşam biçimi. Tam da benim hayallerimdeki gibi. Yaşım ilerledikçe şehir hayatı yük olmaya başladı omuzlarıma. Ne için bu kaotik şehre katlanıyoruz? Vardığımız nokta ise her hafta gördüğümüz 3-5 zat-ı muhteremden kopamadığımız için oldu.
Nakşibendîlik Sempozyumunda Mustafa Kara hoca da Allah'ı tefekkür edemeyişimizi beton yığınları arasında yaşamamıza bağlıyordu. Toprakla, doğayla ilişkisi kopartılan insanın Hak ile irtibatı zedelenmiştir diyordu. Konuşmayı dinlemek isterseniz link.(https://www.youtube.com/watch?v=XILQqdGOBq8)
Baharın iyice kendini gösterdiği şu günlerde şehirden kaçmak istiyorum. Çiçeğe, böceğe, çimene dair tefekkürümü çoğaltmak. Onların zikrine, yeniden doğuşuna, kün emrine şahit olmak istiyorum.
Bunları düşünürken içime gelen sıkkınlığı atmak için, içimdeki ses uşşaki bendelerini aç, uşşaki bendelerini aç diyor bağırıyor. hemen koştum açtım.
( https://www.youtube.com/watch?v=In9lig_ptKg) Sanki şu kaçma isteğime cevap veriyordu.
Taşrada aramaya kalktığım o şeyin aslında içimde özümde olduğumu söylüyordu. İşin aslına erememiş bizler ise mekanla, doğayla, şehirle olduracağımızı iddia ediyoruz. Niyazi Mısri Hz. haklıdır elbet. İnsan-ı kamil olmaya lazım olan irfan imiş, eyvallah, hiç itirazım yok fakat; taşrada daha kolay değil mi insanı kamil olmak. birazcık işimiz kolaylaşsın istiyorum. Mekanların halimize sirayet etmesini, inikas ve insicamını yaşamak istiyorum. Mahmut Erol Hoca'nın da istediği budur belki de. Eski mekanlardan kopamayışım oraların halinden etkilendiğim içindir. Hayatımızı sürdürdüğümüz beton binalardan, daha farklı şeyler fısıldamakta taş duvarlar. Bir nebzecik ferahlık veren bu mekanlardan en çok etkisinde kaldıklarım ise Yedikule'de Kadem-i şerif Tekkesi (foto2-3-4) bir de Konya'da Ateşbaz-ı Veli Türbesi. ( foto 5). Kapısından girdiğim andan itibaren Hira dinginliğine dönüşüyor ortalık. başka bir çağda yaşıyormuşum gibi.
Bu derdime derman ararken, derdim bana inşallah derman olur diyorum.
Burhan soruyorum aslıma inşallah aslımın burhan olduğunu bir gün idrak ederim.
Hoşçakal ülkesinden, Sufi Şehrine göç etmek istiyorum. Amin Allah'ım.
Bunları düşünürken içime gelen sıkkınlığı atmak için, içimdeki ses uşşaki bendelerini aç, uşşaki bendelerini aç diyor bağırıyor. hemen koştum açtım.
( https://www.youtube.com/watch?v=In9lig_ptKg) Sanki şu kaçma isteğime cevap veriyordu.
Taşrada aramaya kalktığım o şeyin aslında içimde özümde olduğumu söylüyordu. İşin aslına erememiş bizler ise mekanla, doğayla, şehirle olduracağımızı iddia ediyoruz. Niyazi Mısri Hz. haklıdır elbet. İnsan-ı kamil olmaya lazım olan irfan imiş, eyvallah, hiç itirazım yok fakat; taşrada daha kolay değil mi insanı kamil olmak. birazcık işimiz kolaylaşsın istiyorum. Mekanların halimize sirayet etmesini, inikas ve insicamını yaşamak istiyorum. Mahmut Erol Hoca'nın da istediği budur belki de. Eski mekanlardan kopamayışım oraların halinden etkilendiğim içindir. Hayatımızı sürdürdüğümüz beton binalardan, daha farklı şeyler fısıldamakta taş duvarlar. Bir nebzecik ferahlık veren bu mekanlardan en çok etkisinde kaldıklarım ise Yedikule'de Kadem-i şerif Tekkesi (foto2-3-4) bir de Konya'da Ateşbaz-ı Veli Türbesi. ( foto 5). Kapısından girdiğim andan itibaren Hira dinginliğine dönüşüyor ortalık. başka bir çağda yaşıyormuşum gibi.
Bu derdime derman ararken, derdim bana inşallah derman olur diyorum.
Burhan soruyorum aslıma inşallah aslımın burhan olduğunu bir gün idrak ederim.
Hoşçakal ülkesinden, Sufi Şehrine göç etmek istiyorum. Amin Allah'ım.